Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başladı cinayet
yeryüzünde. Habil’in kanı düşünce toprağa, yeryüzüne yerleşti ve toprak
yaşadıkça devam etti cinayet. Kâbil, insanlık tarihinin ilk zalimi, ilk
diktatörü ve ilk sömürücüsü oldu. Habil’ler hep savundu hakkı Kabil’ler
karşısında. Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korktu iyiler ve öldürmek için
uzatmadı ellerini kötülere. Yüce Yaradan’a havale ettiler kötüleri iyiler.
Bildiler; kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesata karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu. Bildiler kim de bir kişiyi yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olacağını. İnandılar apaçık delillerle gelen Resullere. Ve şahit oldu insanlık tarihi, yeryüzünde aşırı giden müsriflere.
Bildiler; kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesata karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu. Bildiler kim de bir kişiyi yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olacağını. İnandılar apaçık delillerle gelen Resullere. Ve şahit oldu insanlık tarihi, yeryüzünde aşırı giden müsriflere.
Habil’in varisleri temiz tuttu bu âlemi
her zaman. Yalnız Allah'tan korkup sakındılar. Allah anıldığı zaman yürekleri
ürperdi, ayetleri okunduğu zaman imanlarını arttırdılar ve onlar yalnızca
Rablerine tevekkül ettiler. Nefsinin cimriliğinden korundular. Rablerinin
azabından korktular. Yalnızca Allah'a ibadet ettiler. Allah’tan
başka birtakım dostlar tutmadılar. Allah'ı her şeyin üzerinde
tuttular. Hz. Yahya gibi iyiliklerde yarıştılar. Allah'tan başka
ilah aramadılar. O’ndan başkasına kulluk etmediler. O’na hiçbir
şeyi ortak koşmadılar. Kendilerine verilen
rızıktan Allah yolunda harcadılar. Her şeyin Allah'tan olduğunu
bildiler. Asıl hedefleri Allah'ın rızası oldu. Allah'ın
ayetlerine gönülden boyun eğdiler. Allah
anıldığı vakit onların kalpleri titredi. Onlar başlarına gelene sabrettiler. Allah'a güvenip-dayandılar ve yardımın ancak Allah'tan olduğunu
bildiler. Müşriklerin eziyetlerine sabredip Rablerine tevekkül ettiler. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken daima
Allah'ı andılar. Zorluklar onları imanlarından döndüremedi. Allah'ın dinini tebliğ ederek gizli ya da açık
infak ettiler. Zekâtı gereği gibi verdiler.
Emanete riayet ederek yoksulları korudular. Asla ümitsizliğe kapılmadılar.
Suçlulara arka çıkmadılar. İyiliği emredip hoşgörülü
ve bağışlayıcı oldular. Adaletten taviz vermeyip barıştırıcı ve
uzlaştırıcı oldular. Sabırlı, mütevazı,
sözünün eri, arkadan konuşmayan, anne ve babaya iyi
davranan ve sözün en güzelini söyleyen oldular.
İyilerle kötülerin savaşı bu güne dek hep
devam etti. Yeryüzünü kana bulamak için yarıştılar kendi aralarında Kabil’in
varisleri. Kâlû belâ günü ruhlarını, vecihlerini, nefislerini ve iradelerini
teslim edeceklerine dair Allah’a verdikleri sözden sonra Allah’ın ahdini
bozanlardır onlar. “Biz sadece ıslah ediciyiz” diyerek kendilerini de
kandırmayı başaran kalpleri engellilerin her geçen gün hastalıklarının arttığına
şahit olduk. Bu halleriyle Rabbine karşı çok nankör olan şeytanın kardeşi
oldular. İblis’in askerleri olarak yeryüzünde fesat çıkaranlarla birlikte dost
oldular. Firavun gibi “sizin oğullarınızı kesip öldüreceğiz.” naralarıyla
ağızlarından salyalar dökerek insanlığın üzerine saldırdılar. İnsanlığa bir
hasenat dokununca hüzünlendiler. Ve bir seyyiat isabet edince, onunla
ferahlandılar. Çünkü onların kalpleri öyle katılaştı ve karardı ki içinden
nehirler fışkıran, Allah’a karşı duyduğu huşûdan yuvarlanıp düşen taşlar bile
onların kalpleri yanında daha yumuşaktır. Rabbimiz meleklere: “Muhakkak ki Ben
yeryüzünde bir halife kılacağım.” dediğinde. Meleklerin
“Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?
Dediği tiplerdir bunlar. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve
kin ilka edilmiştir. Yecüc ve mecücü merak edenler bunların yüzlerine ve yaptıklarına
baksınlar. Onlarla aynı safta duranların, alınlarından öpenlerin, leşleri
ardından taziyede bulunanların, cinayetler üzerinden siyasi rant elde etmeye
çalışanların ve millete düşman olanların akıbeti onlarla aynı olacaktır. Milletin yanında olmayanların milletin
geleceğinde yeri olmayacaktır. Millet üzerinde kaos planları yapanlar kendi
oyunlarının mağlubu olacaklardır.
Bu güne
kadar tarihe yön veren bâtıl değil; hak olmuştur. Toplumların hareket yönünü
belirleyen peygamberler ve onların varisleri olmuştur. Bu gün insanî erdemlerle
karşılaşıyorsak, bunu bu inanca ve bu insanlara borçluyuz. Hak-batıl mücadelesi
dünya tarihinde görülen en uzun ve yaman bir mücadeledir. Tarihe baktığımızda
Haktan yana olanları Hz. Musa, şerden yana olanları Firavun olarak sayarız. Haktan
yana olanları Hz. İbrahim, Hz. İsa, Hz. Muhammed olarak anarız, şerden yana
olanların isimlerini bile kirleniriz diye ağzımıza almaktan imtina ederiz.
"Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç
şüphesiz batıl yok olucudur."
Biz hangi tarafta olduğumuzun muhasebesini
yapalım.
Vesselam…