Yüce Yaradan’ın Resulüne ilk emri “oku” fermanını düstur edinmiş, o emir doğrultusunda hayatını düzenleyen, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” İlahi sözüyle övülmüş, “Allah beni bir muallim olarak göndermiş bulunuyor.” diyen, kitap ve hikmeti öğreten peygamberlerin varisi, “Allah’tan kulları içinde en çok korkan” ve hayatları övülmüşler seviyesine çıkarmaya çalışanım ben. Ben öğretmenim.
Küfrün asıl anlamı örtme anlamına gelir. Dar anlamı nankörlüktür. Tükettiği nimetlerin
sahibinden habersiz olma, ona itaat etmeme, isyan etme işte bu anlamda
küfürdür. Çünkü böyle bir insan hakkı ve hakikati görmemekle, onu en azından
kendi nazarından gizlemiş olur.
Bu manada "her bir günah içinde küfre giden bir yol
vardır" sözü çok anlamlıdır.
Çünkü günahlar kalbe düşmüş siyah lekeler
gibidirler,
Gusül, Allâh-ü Teâlâ'nın emrettiği, hem maddi hem de
manevi temizlik şeklidir. Namazın doğru olması için, abdestin ve guslün doğru
olması lazımdır. Cünüb olan erkek olsun kadın olsun Her Müslümanın gusül abdesti alması farzdır.
Soru
Kaza namazı ile ilgili bir delil var mıdır, konuyla ilgili ayet veya hadis mevcut mudur?
Cevap
Bismillahirrahmanirrahim
Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Resûlullah (S.A.V.)’in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, bazı kimseler kasten, bile bile terk edilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, başta dört mezhep müctehid ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edası farz olan namazların, mazeretsiz, kasten terk edilmiş de olsa, kazası da farzdır.
Hayırlı Huzurlu Akşamlar... Üç ateist Mevlanaya
gitmişler.ona:
-eğer müsaitsen sana 3 sual soracağız?
Mevlana:
-ben müsait değilim Şems e gidin
demiş
ateistler Şemse gitmişler.şems de o sıra bir KERPİÇ ile oyalanmaktaymış.
Zaman; değerinden habersiz olduğumuz iki nimetten biri...
Zaman; Mevla’nın, adına yemin ettiği kutsal mefhum…
Zaman; gökleri ve yeri yaratan Rabb’in, yarattığı günkü şekliyle “an”ların
kesintisiz akışı…
On ikiye böldü onu Rahman. Meydana gelen hadiselere göre
isimlendirilirken, Muharrem, Safer, Rabiulevvel, Rebiulahir,
Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce diye
adlandırıldı bölümleri.
En güzel isimlerin sahibi, yüce Yaradan’ın bir adıdır selam. “O
Allah ki, Kendisinden başka İlâh yoktur. Melik’tir, Kuddûs’tür, Selâm’dır.” (Haşr
23) ilahi buyruğu ile bildirmiştir adını bizlere. Her türlü tehlikelerden selamete
çıkarandır Mevla. Ayıptan, kusurdan, eksiklikten, afetten, kederden, fani
olmaktan ve zevalden salim olmak demektir.
Kardeşlik; toplumu besleyen ana
damarlardan biridir.
Kardeşlik; fertlerin ve toplumun
huzur, sürur ve saadet kaynağıdır.
Kardeşlik; sadakattir. Sevinçte ve
kederde beraber olmak, sevmek, saymak, merhamet etmek, güvenmek, yardımlaşmak
ve dayanışmaktır. Bir hayat biçimidir kardeşlik.
Ne garip bir soru! Bu kişi ne yapmaya çalışıyor dediğinizi duyar gibi oluyorum! Ama şöyle uzaklara gitmeden çevremize bir göz atalım. Müslümanlar şöyle Müslümanlar böyle, Müslümanlık bizi geri bıraktı, “millet aya biz yaya” diye ileri geri söz edenleri duymuyor muyuz çevremizde?
Hal bu ki, Müslüman kale gibi kuvvetli yıkılmaz bir inanca sahiptir,
Devlet bir şahs-i manevidir. En kötü bir devlet, devletsizlikten binlerce kat daha iyidir. Bugün devleti olmayan ve başka devletlerin esareti altında inleyen milletlerin ne durumda oldukları herkesin malumudur.
Dinimizde devlete karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeye çalışmak ve fitne çıkarmak kesinlikle yasaktır.
Herhangi bir ümmetin, milletin, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya, o ümmetin, milletin, devletin idari yapısını devirmeye, otoritesini yıkmaya, veya bağlı olduğu ümmete, millete, devlete karşı savaşmaya, kendi ümmetine, milletine, devletine karşı düşmanla işbirliği yapmaya yönelik eylemlere “ihanet denir.
Efendiler Efendisi bir gece Ümmühan’ın evindeyken Cebrail geldi.Ey Muhterem Nebi! Rabbinin huzuruna varmak için kalk, Melekler seni bekliyor dedi. Birden akıllara durgunluk verecek o olay gerçekleşti. Gırtlağının altındaki çukurdan göbek altına kadar karnı yarıldı. İman ile dolu mübarek kalp yerinden çıkartıldı. İlim ve hikmet ile dolduruldu. Karnı zemzemle yıkandıktan sonra kalp yerine iade edildi.
Cuma günü, müminlerin bayramıdır. Cuma günü yapılan ibadetlere iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da iki kat yazılır. Bundan dolayı ki Cuma gününü, günahlardan kaçarak ibadetle geçirmeye çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: '' Cuma günü günah işlemeden selametle geçerse, diğer günler de selametle geçer. '' (İmam-ı Gazali)
Receb’in ilk cuma gecesine Regâib gecesi denir. Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. Bu kelime “rağbet etmek” anlamında Türkçede de kullanılmaktadır. Bu geceye Regâib gecesi ismini melekler vermişlerdir.
Manevi duygularımızın coştuğu, ibadet etme şevkimizin arttığı, kulluk bilincimizin hassaslaştığı,Allah-ü Teâlâ’nın (c.c.) lütuf ve ikramının bollaştığı, ecir ve mükâfatının kat, kat arttığı mübarek üç aylara
girmenin sevinç ve mutluluğu hepimizi sarmış bulunuyor.
Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, ‘ateş’ ister. Ancak maksadı başkadır. “Belki yemek verirler” diye gitmiştir.
Bağdat’ta dul bir kadın vardı. Altı öksüz çocuğu ve bir de ihtiyar anası ile yaşardı. Kadın geçimini sağlamak için, hafta boyu el emeği ve göz nuru ile iplik eğirir, onları pazara çıkarır satar, anası ile çocuklarının rızkını temin etmeye çalışırdı. Ömür vaki oldu ve bu dul kadın vefat etti. Çocukların bakımı ise ihtiyar kadına kaldı. Kadın pazara her hafta çıkamıyordu ama ip eğiriyor ve eğirdiği ipleri biriktiriyordu.
İnsanlığa iman ve ibadet hususunda dosdoğru yolu öğreten Hz. Peygamber Efendimiz (sav), ahlak hususunda da en güzel örneğimiz olmuştur. Onun ahlakını Allah-u Zülcelal “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab,21) ayeti kerimesi ile övdü ve örnek gösterdi. Sadece müminlerin değil, mümin olmayanların da hayran kaldığı üstün bir ahlaka sahipti.
Davud (a.s) şöyle dua ederdi: -Ey Rabbim! Senin sevgini bana canımdan, kulağımdan, gözümden, ailemden ve buz gibi sudan daha sevimli kıl.”[1] Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Allah ve Rasulünü her şeyden çok seven kimse imanın tadını almıştır." [2] Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Kıyamet için hazırlanacak azık; Allah ve Rasulünün sevgisidir. Bu sevgi sayesinde sevdiklerinle beraber olursun." [3]
Değerli gönül dostlarım; anlatacağımız beş şeyden kendimizi ve başkalarını korumaya çalışalım.Aksi takdirde birtakım musıbetlerle karşı karşıya kalırız. Sahabeden Abdullah b. Ömer (R.A.) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bize yöneldi, akabinde şöyle buyurdular:
“Ey muhacirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla imtihan olunacağınız zaman artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır.
“Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zariyat 56) “Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebut 45) Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ermiş her insan için farz olan beş vakit namaz, insanı insan olma mertebesine erdiren, yegane dini vazifelerinden biridir.
Allah’ü Teâlâ’ya (c.c.) hamd-ü sena ve O’nun Habib’i Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) salat-ü selam olsun. “İlim öğrenmenin önemi” ile ilgili yazımızı, Amelsiz ilmin sahibine bir faydası olmayacağını belirterek noktalamıştık. Peki ilim ile amel nasıl olmalı? Sevgili kardeşlerim, biz ilim ile amel etmek deyince bunu hep ibadetlerdeki amel diye algılıyoruz. Evet ilim ile amelin bu kısmı da var, ama sadece bir kısmı bu. Elbette ki, dinimizi en iyi şekilde öğreneceğiz.
Allahü Teâlâ’ya (c.c.) hamd-ü sena ve O’nun Habîbî Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) salat-ü selam olsun. İslam ilme büyük önem vermiş ve kadın erkek her Müslümana ilim öğrenmeyi farz kılmıştır. İnsan oğlunun dünyada kendi ihtiyaçlarını ve aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için ve geçimini temin etmek için bilgi ve beceri sahibi olması nasıl gerekli ise,
Ebû Hüreyre radıyallahü anh’den anlatılır: Resûlüllah aleyhisselâm şöyle buyurdu: Kıyamet gününde üç kişi ilk olarak sorguya çekilir:
Birincisi, cihad esnasında ölen kimsedir ki, Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah, kendisine verilmiş olan nimetleri önüne serer. O da, bunlara nail olduğunu itiraf eder. Bunun üzerine Allah kendisine: Bu mazhar olduğun nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar. O da: Senin yolunda şehîd oluncaya kadar savaştım, cevabını verir.
Duanın Kelime manası “çağırmak, seslenmek, istemek,sığınmak” Olarak tarif edilmiştir. İslâm literatüründe ise “Kulun,Allah’ın yüceliği karşısında aczini itiraf etmesi, O’ndan sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardım dilemesidir.”(1). Dua istemektir; O halde istemeye yüzümüz olması gerektiğini asla unutmamalıyız Dua,ihtiyacın ‘O’na arz edilmesidir,
Euzu Besmele çekilir ve aşağıdaki Dua Okunur سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ “Sübhanellezi sahhara lenâ hâzâ vemâ künnâ lehu mukrinin” Bu dua arabalara binerken okunur. Tamamiyle Hakkın iradesine teslim olunduğunu ve O'ndan başka sığınalacak hiçbir varlığın bulunmadığını belirtmek için okunur. Zira Resulullah (s.a.v) Efendimiz her ne zaman deveye binse bu duayı okurlardı.
Her şehrin kendine has bir yapısı vardır. Tarihiyle, coğrafi konumuyla, ekonomik durumuyla veya kültürel yapısı ile farklı bir yere sahiptir şehirler. İçinde yaşayanların çoğu zaman farkında olamadıkları bir akışı vardır onların. Herkese ve her kesime ayrı bir dünya sunarlar. Ancak, İstanbul başka. Bu şehir Peygamberin kutlu müjdesine nail olmuş bir şehir.
Siyasetçi Şair Kamil Çakır Hocamızın Şiir kitabı "HAZAN" Erguvan Yayınevinden çıktı.
Kamil Çakır hocamın kitabı hakkında kısa bir değerlendirme yazısı; Her bir şiiri evladı gibidir şairlerin. Bir şiirin sevinci yenisi yazılıncaya kadar devam eder ama her birinin sevgisi aynıdır yüreğinde. Hayatın birçok alanında yaşatılırlar. Bir annenin çocuğuna ninni söylerken, bir aşığın sevgilisini överken, bir âlimin topluluğa öğüt verirken kullandığı en güçlü enstrümandır şiir.
Nisan yağmurları ile başlar ilkbahar. Canlıların suya ihtiyacı olduğu dönemde gelirler ve bereket getirirler. Toprak burcu burcu kokmaya başlar bu ayda. Bizi farklı diyarlara götürür nisan yağmurları. Rahmettir, berekettir, umuttur, uyanıştır, sevgidir, şiirdir, şarkıdır, efsanedir, zemzemdir nisan yağmurları.
Nisan rahmettir dünyaya. Zulmün pençesinde kıvranırken insanlık, bu ayda, Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi teşrif etti dünyaya Rahmet Peygamberi.
Her doğan ölmeye adaydır. Fark bu dünyada ne kadar yaşadığımızdır. Bu kesin sonuca insanoğlu kendini inancına göre hazırlar ve ona göre ölülerine muamele eder. Ölüye, her inancın kendine has muamele şekli vardır. İslam dininin ölüm ve ölüye karşı muamelesi ise Peygamberimiz (S.A.V.) in uygulama şeklidir. Ancak farklı anlayışlar hurafe olarak bu uygulamaların içine girmiş ve zamanla asli görevler unutulur olmuştur.