Hz. Peygamber, bir müminde olması
gerekenle olmaması gereken ikişer özellik saymaktadır. Bunlar müminin kişilik
yapısını gösteren bariz özellikler olarak düşünülmelidir.
Olması gereken özellikler:
Mümin saftır; kötülük bilmeyen, kalbi
temiz, hile bilmez, herkese karşı hüsn-ü zan besleyen kişidir. Saflığı bön ve
geri zekâlı anlamında değil, temiz kişi anlamındadır.
Mümin kerimdir; çok cömert, çok affeden ve
güzel ahlaklıdır.
Olmaması gereken özellikler:
Hilekârlık ve alçaklıktır. Bu özellikleri
ile kişi Mümin değil fâcir olur. Fâcir ise asi ve günahkâr demektir. Günah
işlemekte hiçbir sakınca görmeyen kişi demektir.
İslam, insanların ihtiyaç duydukları bir
zamanda yağan bereketli yağmur gibidir. İnsanoğlu da muhtelif nitelikteki
topraklara benzer.
İnsanların bir kısmı, dinî ilimleri bilen,
onunla amel eden ve onu başkalarına da öğreten kimselerdir. Bunlar, yağan
yağmuru emip ondan kendi faydalandığı gibi çeşit çeşit bitkiler yetiştirmek
suretiyle insanlara ve diğer canlılara da fayda sağlayan bitek, verimli, mümbit
topraklara benzetilmektedir. Yani hem kendisi faydalanan, hem de başkalarına
fayda veren insanlardır onlar. Anlayış sahibi kişinin halidir bu hal.
Peygamberimizin getirdiği din, suyun toprağı canlandırması gibi ölü kalpleri
diriltir. Müslüman öğrendikleriyle sadece kendisi faydalanmıyor, aynı zamanda
başkalarının da faydalanmasına vesile oluyor. Olunması gereken, tavsiye edilen
tarz bu tarzdır.
Diğer bir kısım insan da, bu ilimleri
öğrenmiş, ancak onu güzelce anlayacak, manasını ve ihtiva ettiği hükümleri
kavrayacak durumda değildir. Ama yine de onu koruyor, ihtiyaç duyanlara ve
isteyenlere veriyor ve böylece onlara fayda sağlıyor. Bu kimseler de, tuttuğu
su ile insanların ve diğer canlıların faydalanmasını sağlayan toprak
gibidirler. Bunlar, kendisi gereği gibi faydalanamadığı halde, başkalarına
fayda veren insanlardır. Kendine faydası olmayan ama insanlara faydalı olan
kişidir bunlar.
Başka bir kısım insanlar daha vardır ki,
onlar ne ilim öğrenir, ne onunla amel eder, ne de başkalarına aktarırlar.
Bunlar suyu tutmayan kaypak ve verimsiz toprağa benzerler. Ne kendilerine
faydaları vardır, ne de başkalarına! Bu gruptaki insanlar da iki kısma ayrılır:
Biri, dini kabul etmiş, ama ilim öğrenmemiş veya ilim öğrenmiş, fakat onunla
amel etmemiş olan kimselerdir. Bunlar iltifat edilmeyecek kişilerdir. Diğeri
ise dini kabul etmeyen, din kendisine tebliğ olunduğu vakit onu inkâr eden
kimselerdir. Bunlara da hidayetten nasipsiz kimselerdir.
Mümin lüzumsuz iş ve sözden
uzak duran kişidir. İnsanın gereksiz sözleri terk etmesi, Müslümanlığının
güzelliğindendir. Sözler ve işler iyi bir insan olmanın delilleridir. Boş iş ve
sözlerden kaçınan kişidir mümin. “Malayani” kelimesi, gereksiz sözler anlamına
gelir. Gereksiz, faydasız ve fuzuli söz söylemek ve böyle bir iş yapmak
demektir.
Mümin daima diline sahip olan
kişidir. Bir insanın en çok koruması gereken azası dilidir. Silahla birkaç kişi
öldürebilirsiniz ama dil ile dünyayı öldürürsünüz. Bütün organlar dile
bağlıdır. Önce dil ile başlar diyalog, sonra diğer azalar devreye girer. İnsan
söylediği söze uymak ve onun peşinden gitmek ihtiyacı hisseder. Dil doğru
olursa bütün azalar doğru olur. Dil şaşırırsa bütün azalar da şaşırır.
Peygamber Efendimizin bizi en çok uyardığı azamız dildir. Söylenen her söz insanoğlunun
lehine değil aleyhinedir. Marufu emretmesi, münkerden men etmesi ve Allah’ı
zikretmesi dışında dilden çıkan sözler zarara yol açabilir, insana vebal
yükleyebilir. Dilini tutan kişinin kurtulacağı müjdelenmiştir.
Hem kendisi faydalanan, hem de başkalarına
fayda veren insanlar olmamız temennisiyle…
Kamil Çakır