Toplumlar hayat tarzlarını inançları üzere
kurarlar. Şefkat, muhabbet, hürmet ve edep üzere kurulu dinimiz İslam, sadece
insanlara değil, hayvanlara da bitkilere de merhameti emreder. Bu temel üzere
bina edilen bir anlayıştır dünyada en kapsamlı bir medeniyeti inşa eden
anlayış.
“İnsan
ölünce üç şeyden başka ameli sona erer. Devam eden sadaka(sadaka-i cariye),
faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat” hadis-i şerifindeki
sadaka-i cariye İslam Dininin vakfa verdiği önemi anlatmaktadır. Kabe’nin
inşası ile başlamıştır vakıf medeniyeti, İslamiyet ile gelişmiş ve Osmanlı
döneminde zirveye çıkmıştır.
Vakıflar, yüz yıllar boyunca tüm canlılar
için hayatı yaşanır hale getirmiş, içtimai nizamın korunmasına katkıda bulunmuş,
fertler arasında, yardımlaşma ve dayanışma yolu ile karşılıklı sevgi bağının
kurulmasına, başka bir ifade ile insanlığın dünyevi ve uhrevi saadetini
kazanmasına vesile olmuştur.
“Sevdiğiniz
şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Ali
İmran 92) ilahi emri vakıf anlayışının temelini oluşturur. Peygamber
Efendimizin Medine’deki yedi ayrı hurmalığını ve daha sonra Fedek ve Hayber
hurmalıklarından hissesine düşen kısmını, Ebu Talha’nın “Beyraka” adlı çok
sevdiği bahçesini, Hz. Ömer’in Hayber ganimetinden hissesine düşen “Semğ” adlı
arazisini, Hz. Ali’nin Yenbu’daki arazi
ve çeşmesini, Hz. Osman’ın Rûne deki kuyusunu Allah için halkın hizmetine
vakfetmesi bunun ilk örnekleridir.
Vakfetmek peygamber sünneti, sahabi ahlakı,
mürşitlerin hayat tarzı, kamil insanın olmazsa olmazı prensibidir. Ensar’ın
muhacire muamelesidir vakıf. Paylaşmak ve bölüşmek, elindekini Allah (c.c.)
rızası için dağıtmak, diğerini kendi nefsine tercih etmektir vakıf. Çünkü bu
anlayış inancın kaynağından gelmektedir.
Maveraünnehir’den Viyana’ya, Cezayir’den
Kırım’a, mazlumun yanında olan bir anlayışla adaleti tesis eden ceddimiz, aynı
zamanda din, dil, ırk ve cinsiyet ayırmaksızın insanlığa hizmet adına hanlar,
hamamlar, konaklar, kervansaraylar inşa ediyor, düşmüşün elinden tutuyor,
açları doyuruyor, hastalar için şifahaneler kuruyor, köprüler ve yollar inşa
ediyor, susuzluğu giderecek çeşmeler yaptırıyordu. Üç kıtaya yayılan abidevi
eserler vakıf anlayışının bir sonucudur. Osmanlı’da vakıf duyarlılığı o kadar
zirveleşmişti ki gerçek sayısı bir tarafa, tespit edilen vakıf sayısı 26000
civarındadır. Hizmetçilerin kırdıkları eşyalardan dolayı mağdur olmasınlar diye
zararlarını tazmin edecek vakıflardan, kervansaraylarda yolcuların üç gün
misafir edileceği ücretsiz vakıflara, evlenecek kızlara çeyiz temin eden
vakıflardan, çocukların koşup oynayacağı bayram ve mesire yeri temin eden
vakıflara, Gazilere at yetiştiren vakıflardan, borçtan hapse girenlerin borcunu
ödeyecek vakıflara, fakir ve kimsesizlerin cenazelerini kaldıracak vakıflardan,
kış aylarında kuşları besleyen vakıflara, hamallara dinlenme taşı yapan
vakıflardan, sıcak pide hazırlayan vakıflara kadar binlerce vakıf.
Bir de kendini, kendi hayatını insanlığın
hizmetine vakfeden, sadece mallarını değil, canlarını da feda eden, vakıf eseri
olan tekkelerde inkişaf edip, halkı ruhen olgunlaştıran, irşad ve manevi
hizmetlerle memleketlere rahmet taşıyan mürşid-i kamiller, feyz ve
ruhaniyetleriyle hidayetlere vesile olan kişiler vardır.
Vakıf; yardım edenle yardım alanı
karşılaştırmayan, riya ve mahcubiyeti bitiren bir çalışmadır.
Vakıf;
kardeşlik, birlikte yaşamak, farkındalık, diğergam olmak, kendi dışındaki
olaylarla hemhal olmaktır.
Vakıflar
devletin lehine olumlu etkiler sunarlar.
Vakıflar
gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltırlar.
Vakıflar
sosyal patlamaların önünü alırlar.
Vakıflar
ülke ticaretine ve ekonomik hayatın gelişmesine katkıda bulunurlar.
Vakıflar
sanat dallarının gelişmesine hizmet ederler.
Vakıflar
sosyal hayatı şekillendirir ve sosyal bütünleşmeyi sağlarlar.
İnsanların
en hayırlısı insanlara yararlı olandır. Malın en hayırlısı Allah (c.c.) yolunda
harcanandır. Vakfın en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi
karşılayandır anlayışıyla, hızla değişen ve gelişen dünyada, duruşunu,
kaygısını ve hedefini kaybetmeden, manevi değerlerine ve milli kültürüne bağlı,
asrın müsbet ilimleriyle mücehhez, akademik ve entellektüel birikimi ile hayatı
ahlaki temelde şekillendirerek, insanlığa ümit, sevgi ve özgüven aşılayan
araştırıcı ve yüksek karakterli öncü nesiller yetiştirmek hedefine ulaşan
vakıflarımızın artması temennisiyle…
Kamil Çakır